Translate

30 Ağustos 2016 Salı

Blatella Germanica

Şu hayatta bir arılara bir de hamam böceklerine saygı duymuşumdur. Tamam, kabul, biraz -aslında bayağı- irite edici olabilir fakat o görünüşün altında, radyasyona senden benden 15 kat daha fazla dayanıklı bi' vücut var. Blatella Germanica'ya gelirsek; hani evlerinizde çıkan oraya buraya koşuşturan ökaryotlar var ya, işte o'nun Latince adı. Evrim mekanizmasını sevdiğim..

Bu da benden Meksika halk şarkısı:

https://www.youtube.com/watch?v=_VILr1xH3io



Sanırım insanları çok fazla yargılıyorum ve bu beni içten içe mutlu ediyor. Mutlu eden kısmı yargıladığım insanların fikren toplumun çoğunluğunu oluşturması ve hayatımın analizini yapıp beni ben yapan faktörleri topladığımızda ortaya çıkan bireyin azınlıkta kalışı. Azınlıklar hep ilgimi çekmiştir, her neyse..

Bu sabah 7'de uyanmış, doktor kontrolüm için babam tarafından hastaneye bırakılmış, dahiliye polikliniğinin kapısında sıramın gelmesini beklerken sağımdaki ofisten gelen konuşmalara ister istemez kulak misafiri oluyorum. Uykusuzluğum, 3 gündür oksipital lobumda hissettiğim migren ağrısını daha da körüklüyor ve elimdeki kitapla sadece bakışıyoruz. Dolayısıyla tepki verebildiğim tek uyaran sekreterlerin diyaloğu oluyor. Bi' ara beklemekten sıkılıp koridorda turluyorum, açık kapılardan içeri bakıyorum. Her doktorun birer sekreteri var, hasta kaydı yapıyorlar ya da sıranız geldiyse isminizi söylüyorlar. Örneğin kimisi doktordan önce gelmiş ofisi hazırlıyor. Diğerleriyle kıyaslayınca iş disiplinlerini beğeniyorum. Koridorda gezerken konuşmalar hala kulağıma geliyor, sıram gelene kadar duyduğum şey de bu konuşmalar oluyor. Diyalog, geçtiğimiz hafta sonu evlenen arkadaşlarının düğünü, kız tarafının ailesi, içlerinden birinin ablasının aldığı ancak şimdi kendisine olan XL elbise ve o dakikada ofise uğrayan genç doktorun fuşya elbisesiyle, topuklu ayakkabılarının uyumu üzerine kurulu. 20li yaşlardaki bu insanları eleştirmeye başlıyorum. Beynime enjekte ettikleri her bi' cümlenin kafamda analizini yapıyorum. Matematiksel düzleme oturtmaya çalışıyorum ancak yapamıyorum. Alfred Adler'ı çağırıyorum. Hadi Freud'u biliyoruz peki ya sen ne düşünüyorsun? Arada bi' Jung'la dertleşiyorum, Jacques Lacan da geçerken uğruyor. Vardığım sonuç: 'Bu ne vizyonsuzluk!' oluyor. Hayatta düşünmeye, zaman ayırmaya değecek binlerce fikir ya da olay var iken bu 5 XX birey anlık da olsa beni, hemcinslerimden soğutuyor. Soğutuyor çünkü ilgi alanlarına giren konular ya ilgimi çekmiyor ya da üzerine düşünülmeye değer bulmuyorum. Vakit kaybı.
Adımı söylüyorlar. Neyse ki biyopsiye gerek yokmuş. Seviniyorum, son 7 yıldır her doktor kontrolünde yapılan kan testlerini ve doktor kararını sınav sonucumu bekler gibi bekliyorum, kağıtları incelerken doktorun mimiklerine dikkat ediyorum. Geçen hafta damar yolumu açarken canımı yakan hemşireye kızgınlığım da geçiyor. Kendi perspektifimden iğnenin gireceği noktayı tespit edebilmişken damarımı bulamaması sinirlendirmişti. Geçirdiğim taşikardi nöbetleri TSH'tan kaynaklanmadığına göre geriye sadece kalbimdeki fizyolojik sebepler kalıyor,bu da bildiğim şey zaten. Kısacası bu sefer bilmediğim yerden vurmuyor. Kardiyak ve sindirim problemlerimin tek getirisi dolaşım ve sindirim sistemi üzerine zaman kaybetmemek oldu. Okulda en iyi kalp profili çizen bendim ki aynı oranda sindirim reaksiyonlarını açıklamakta da iyiydim.
Doktorun yanından ayrılırken en kısa sürede eve nasıl varırım; kafamda güzergah planı çiziyorum. Aslında bu bir gece önce yapmam gereken bi' plandı fakat gittiğim yer, daha önce İzmir'de gitmediğim semtte. Eve dönünce birkaç saat uyuyorum, sonrası kitap, akşam yemeği vs.
Şu noktaya kadar bakınca sabahki diyalog beni çok da enterese etmemiş. Akşam yemeğinden sonra planladığım işlere dönüyorum ve her akşam 8-12 işittiğim sesler başlıyor. Evin lokasyonundan mütevellit kır düğünlerinin yapıldığı mekanlara yakınız ve bazen bir değil, üç farklı yerden ses geliyor. Bu sefer önce playlist'i eleştirmeye başlıyorum. Kafa radyoma Türk popundan yeni saçmalar ekleniyor. 3 notalık bu şeyleri kim, nasıl, neden dinliyor? Adorno'yla uzun uzun konuşuyoruz. Müziğin kritiğini yaptıktan sonra geçiyorum işin sosyo-kültürel boyutuna. Başkaları eğlensin diye harcama yapmak niye? Gürültü kirliliğinin önüne geçilemez mi? Ankara'nın Bağları'nda salgıladıkları serotonin peak yaparken çevrede yaşayanların da bi' uyku ya da çalışma saati olduğunu düşünmek zor olmasa gerek. Abajurun sarı ışığı altında(ki bu ışık beni inanılmaz motive eder) 'warm dense matter' konulu makalelerimi okumaya çalışırken her gece aynı solistin aynı notada detone oluşuna gidiyor aklım. Düğünün bittiğini haber veren 10. Yıl Marşı devreye giriyor. İlk defa bir marş çaldığı için seviniyorum.
Sevdiğim insanların %90'ının müzik zevkini beğenirim, oley be diyorum teması ikili ilişkiler üzerine kurulmuş ve sözleri intikam almak isteyen, beyin hücrelerinden çok da fedakarlık etmemiş hanım kızımız/larımız tarafından yazılmış bu şarkıları dinleyen yok çevremde, bi' kez daha seviniyorum.
Sonra yaptığımdan utanıyorum. İnsanları eleştirdiğim için, yargıladığım için, ne yaşadıklarını bilmeden ideallerini küçümsediğim için, bazen -aslında çoğu zaman- acımasız ve duygusuz olduğum için(özellikle lisedeki hayatım insanlara acımamayı öğretti)
Örneğin Eskişehir'e gidince vizyonu dar insanlardan sıkılıp gittiğim bi' çay bahçesi var. Garın yanında, sessiz, sakin. Normalde çay içen biri değilimdir ama çayını severim. İşte böyle durumlarda o çay bahçesini özlüyorum. Bu ülke insanının bir kısmı beni yoruyor, konuşmak istemiyorum, kaçıyorum. Çünkü pek bir şey paylaşamıyoruz ya da ne bileyim hayattaki ideallerimiz kesişmiyor. Onlar birkaç sene içinde evlenip(gösteriş önemli) aile kurmayı düşünürken ben, 10 yaşımda okuduğum H. Balzac - Goriot Baba'dan etkilenerek başka coğrafyaların, kültürlerin derdindeyim.
Saatin geç olduğunu fark edip makalelere dönüp abstract çıkarmam gerekiyor. Vizeden de haber yok henüz. Belirsizliklerden nefret ettiğimi bi' kez daha hatırlıyorum.

-Bu akşam Fleet Foxes'tan White Winter Hymnal açıp küçük kardan adamlar yaptığımı ve boyunlarına kaşmirden kırmızı atkı doladığımı hayal ettim, sonra onları kollarıma alıp serinledim.
https://www.youtube.com/watch?v=DrQRS40OKNE