Translate

25 Şubat 2015 Çarşamba

Paris dönüşü, 17 Ağustos 2014

Türbülansın etkisiyle biraz korkmuş halde ikimiz de birbirimize dönüp isimlerimi soruyoruz.
Isabelle'miş adı, Paris'te görsel sanatlar okumuş, aslen Cezayirliymiş ki bunu söylerken iç geçirip şunu da ekliyor 'Ah şu Fransız kültürü, Fransızlar..', elinde İstanbul rehberi, ardından planladığı Pamukkale gezisi.
Sonra konu nasıl olduysa İstanbul'da ulaşıma geliyor. Taksim'de bir otelde kalacakmış otobüs mü tercih edeyim taksi mi diye soruyor. Önce tereddüt ediyorum gecenin 12'sinde kime güvenilir, nasıl gidilir? O arada çantamdan küçük bi' kağıt parçası çıkarıp ismim ve numaramla beraber Isabelle'e veriyorum. Olur da şehir hakkında sormak istedikleri olur ya da herhangi bir konuda yardım edebileceğim bir durum başına gelir.
Valizlerimizi aldıktan ve birbirimize Fransızca iyi geceler diledikten sonra Isabelle ne yaptı, otele ulaşabildi mi, Pamukkale'ye nasıl gitti bilmiyorum. Tek kelime Türkçe bilmemesinden ya da turist oluşundan değil, bu ülkede kadın olmanın zor oluşundan Isabelle'i hala merak ediyorum.

...



Kendinde değiştirmek istediğin özelliğin nedir diye sorsalar şüphesiz ki hayatımda yer etmiş canlı - cansız her varlığa derinden duyduğum bağlılık derim. Kilyos'taki son haftamda dolabımı boşaltırken son kez bakıyorum dolaba, evet diyorum bu askı şu elbisenindi ve sol köşede dururdu. Sebebi nedir, avantajları var mıdır bilmem ama dezavantajı olduğu kesin. Hafızama kaydettiğim her bir ayrıntıyı öyle anlarda tekrar yaşıyorum ki saniyesine kalmadan al pasaportu, bileti, bin uçağa git diyorum içimden. Ama o insanlar, o anlar, o hostel, o şarkı ki adını anımsamadığım halde bi' valse tanık olabilecek en güzel şarkı, 4 ülkeden 4 insanın ana dilinde olmayan günaydınlarıyla şenlenen odam olsun. Elif'le kahkahalarımız yine saat 8'den sonra in cinin top oynadığı Heidelberg sokaklarını çınlatsın, Kolombiyalı aile bana yine Bel-Air durağında resital versin ve ben ilk gelen tramvayla hostelimin yolunu tutayım, şehrin en ucuna kadar gidip Carouge sokaklarında kaybolayım, CERN dönüşü konferans dosyası taşıyan kollarım Rue du Rhone'da yeter artık Melisa desin de bi' köşede oturup insanına yabancı olduğum Cenevre'yi izleyeyim ve ben çocukluğumdan beri aşık olduğum Fransızcayı(Almanca başka, orası ayrı) saatlerce dinleyeyim. 


Bu saatte, buraya dönüşümün nedenleri aranıyorsa 1.si, iki gecedir aklımdaki teorinin uykumu bölüşü diğeri sevdiğim bir şarkı sayesinde kendimi blogunda bulduğum Boğaziçi mezunu yarı adaş(Melis'miş adı:) ). Bazen öyle yazılar oluyor ki seni yazmaya teşvik eden şey her neyse çıkıp geliveriyor.